
İçgörü odaklı terapi, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarının altında yatan bilinçdışı süreçleri keşfetmeye ve anlamaya yönelik bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bu terapi türünde hedef, geçmiş yaşam deneyimlerinin, özellikle çocukluk dönemi ilişkilerinin ve travmaların, güncel sorunlar ve ilişki örüntüleri üzerindeki etkilerini fark etmektir.
Terapi süreci serbest çağrışım tekniği ile başlar; danışan, terapistin yönlendirmesiyle aklına gelen her şeyi sansürsüz bir şekilde ifade eder. Terapi odasında oluşan aktarım (transference) ve karşı aktarım (countertransference) dinamikleri, danışanın geçmiş ilişkilerindeki kalıpları anlamak için kullanılır. Terapist, bu dinamikleri yorumlayarak danışanın farkındalığını artırır.
Seanslarda rüya analizi, metaforlar ve sembolik anlatımlar da önemli yer tutar. Danışanların rüyalarında, dil sürçmelerinde veya tekrar eden düşünce döngülerinde gömülü olan mesajlar deşifre edilir. Terapi boyunca bu içgörülerle çalışarak, sağlıksız kalıplar terk edilir ve daha işlevsel davranış ve duygu yönetimi geliştirilebilir.
Danışan ve terapist arasında kurulan güvenli ilişki, içgörü odaklı terapinin temel taşlarından biridir. Terapist, açık uçlu sorular ve yansıtıcı dinleme ile danışanın kendi iç dünyasını keşfetmesine aracılık eder. “Bu durum seni nasıl etkiliyor?” veya “Bunu hatırladığında neler hissediyorsun?” gibi sorular, derinlemesine düşünce ve duygu incelemesine davet eder.
İçgörü odaklı terapi, özellikle kronik kaygı bozuklukları, kişilik sorunları, ilişki çatışmaları ve tekrarlayan davranışsal problemler için etkilidir. Danışanlar, terapi süreci boyunca edindikleri farkındalıkla, yaşamlarının diğer alanlarında da daha bilinçli ve özgür seçimler yapma imkânı bulur.
Terapi, bireysel seanslar dışında grup terapisi formatında da uygulanabilir. Grup içinde benzer süreçleri yaşayan kişilerle paylaşım, hem empatiyi artırır hem de sosyal becerilerin güçlenmesine katkı sağlar. Grup içi içgörüler, bireyin yalnız olmadığını fark etmesine yardımcı olur.
Seanslar arasında günlük duygu ve düşünce kayıtları tutulması, içgörüyü pekiştiren bir pratiktir. Danışan, karşılaştığı zor durumlarda terapide elde ettiği içgörüleri hatırlayarak yeni bakış açıları geliştirir ve eski tepkilerden farklı tepkiler verir. Bu da uzun vadeli iyileşme ve kişisel gelişim sağlar.
Terapi sonunda amaç, danışanın artık bilinçdışı etkenlerin farkında olması ve bu etkenlerle başa çıkmak için gerekli öz-yönetim becerilerini kazanmış olmasıdır. İçgörü odaklı terapi, bireylerin kendi yaşam öykülerini yeniden yazmalarına ve daha tatmin edici, anlamlı bir yaşam sürmelerine olanak tanır.